Önsöz

Savaştan, krizden ve insanın insan tarafından sömürülmesinden tek çıkış yolu sosyalist devrimdir. Bu yol işçi sınıfının nesnel sınıf çıkarlarına karşılık gelmektedir. Komünistler bu görev için sınıf kardeşlerini kazanmayı bir görev olarak görürler. Bunun için Komünist Parti içinde örgütlenirler.

Bertolt Brecht’in ünlü şiiri „Komünizme Övgü“de dediği gibi, „Yapılması zor olan basit olandır.“ Almanya’da ve tüm dünyada komünizmin gerçekleştirilmesi, tüm siyasi çabalarımızın ve mücadelelerimizin nihai hedefidir. Bu görev işçi sınıfı olarak sadece yerine getirme isteğinde olduğumuz değil, yerine getirmek zorunda olduğumuz tarihsel görevdir.

Bu amaçla komünist program, bugün kapitalizme karşı verilen mücadelelerden sosyalist devrime, sosyalizmin inşasına ve komünizme geçişe kadar uzanan gerekli yolu göstermektedir.

Bu program Komünist İnşa’nın Mart 2023’teki 4. Kongresi’nde kabul edilmiştir ve örgütün politikasının programatik ve stratejik yönünü belirlemektedir.

I. Kapitalizm ve Sosyalizm

1. Almanya’da sınıflı toplum

Bugün dünyanın hemen her köşesine hakim olan ekonomik ve toplumsal sistemin adı kapitalizmdir. İster bu adı açıkça taşısın, ister Almanya’da olduğu gibi „sosyal piyasa ekonomisi“ gibi kulağa daha hoş gelen etiketlerin arkasına saklansın, bu gerçek hiçbir şekilde değişmez. Sistemin egemeni olan kapitalist sınıfın sömürü ve baskıya dayalı varlığını ABD’de olduğu gibi „özgür dünya düzeni“ ya da Çin’de olduğu gibi „sosyalizm“ bayraklarıyla süslemesi de bir şey değiştirmez.

Bu toplumsal düzen iki ana sınıfa bölünmüştür: Kapitalistler ve işçiler. Küçük bir azınlık olan birincisi toplumsal zenginliğin neredeyse tamamını elinde toplamaktadır. Bunlar fabrikaların, tarım arazilerinin, hastanelerin, büyük mağazaların ve bankaların, kısacası üretim araçlarının sahipleridir. Sömürücüler olarak toplumsal zenginlikten o kadar büyük bir pay alabilirler ki artık kendilerinin üretken olmalarına gerek kalmaz.

İkincisi, işçiler, Almanya’daki nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturmaktadır. Ne üretim araçlarına ne de onlar üzerinde tasarruf gücüne sahip olmaları gerçeğiyle karakterize olurlar. Hayatta kalabilmek için emek güçlerini günbegün, yıllarca kapitalist sınıfa satmak zorundadırlar. Bu, işçilerin, kapitalistin sahip olduğu üretim araçlarıyla muazzam bir zenginlik yarattıkları, ancak bunun sadece küçük bir kısmını ücret olarak aldıkları anlamına gelir.

Kapitalist sınıf ile işçi sınıfı arasında çeşitli küçük burjuva ara toplumsal tabakalar vardır. Alman sınıflı toplumunda bunlar, kent ve kırdaki küçük serbest meslek sahiplerinden (yani, küçük işletme sahiplerinden) yönetici pozisyonundakiler gibi yüksek ücretli çalışanlar biçimindeki ‚modern küçük burjuvaziye‘ kadar uzanır.

İşçilerin yarattığı zenginliğe kendisi için el koyan küçük kapitalist azınlık, toplumun büyük çoğunluğunu sömürür. Kapitalist sınıf tam anlamıyla asalak bir sınıftır. Onlara başkalarının emeği üzerinden benzersiz bir lüks içinde yaşamalarını sağlayan iktidar konumları üretim araçları üzerindeki kontrollerinden ileri gelir.

İşçi sınıfındaki kadınlar çok katmanlı bir şekilde sömürülür ve ezilir. Ücretli emeklerine ek olarak ev içindeki ihtiyaç duyulan işlerin çoğunu yapanlar da onlardır. Bu işin ücretsiz olması, tüm işçi sınıfının ücretlerini düşürme etkisine sahiptir ve bu nedenle servetin kapitalistlerin elinde birikimi yönünde rol oynar.

Bu duruma, esasen kadınları erkeklerin toplumsal uzantıları ve ev hizmetçileri şeklinde bir toplumsal konuma iten çeşitli toplumsal baskı biçimleri de eklenir. Toplumsal cinsiyete dayalı bu baskı sistemine ataerki denir. İnsanlık tarihindeki en eski baskı ilişkisidir ve kapitalizme kadar varlığını sürdürmüştür. Egemenler tarafından günümüzde geliştirilen sömürü ilişkilerinin ihtiyaçlarına uyarlanmış ve onunla iç içe geçerek kapitalist-ataerkil bir sistem oluşturmuştur.

Kapitalistlerin birbirleriyle olan ilişkisi çelişkili bir ilişkidir. Bir yandan, işçi sınıfından duydukları ortak korkuyla birbirlerine bağlıdırlar. Diğer yandan, işçi sınıfını siyasi olarak pasif, baskı altında tutma amacıyla ve yanı sıra ortalama ücret seviyesini mümkün olduğunca düşük tutma ortak çıkarıyla birleşmişlerdir.

Bu çıkarlar, kapitalist egemenliğin en önemli aracı olan burjuva devlet tarafından ifade edilir ve savunulur. Burjuva devlet, kapitalist sınıf egemenliğini her türlü araçla sürdürmekle görevlendirilmiştir. Aynı zamanda, kapitalist gelişim süreci içinde giderek, vergiler, harçlar, sübvansiyonlar ve devlet kredileri üzerinden aşağıdan yukarıya doğru yeniden dağıtım yoluyla egemen sınıfın elinde serveti daha da fazla yoğunlaştıran bir mekanizma haline gelmektedir.

Öte yandan, burjuva sınıf birliğinin altı kapitalist rekabet yasaları tarafından sürekli oyulur. Kapitalistler kaynaklar, pazarlar, dış sermaye ve ayrıca işgücü için birbirleriyle rekabet ederler.

Kapitalist işletmeler sürekli olarak rakiplerini geçmeye, onları marjinalleştirmeye ve nihayetinde devralma ya da iflas yoluyla onların bağımsız aktörler olarak varlığını yok etmeye çalıştıkça, kapitalist yoğunlaşma ve merkezileşme süreçleri gerçekleşir: Giderek daha fazla sermaye giderek daha az sayıda kapitalist işletmenin elinde yoğunlaşır.

Bu sürecin sonucu kapitalist tekellerdir: Tekeller, muazzam bir sermaye kütlesini kontrol eden ve böylece serbest kapitalist rekabet yasalarını kısmen askıya alabilecek ölçüde toplumsal üretim sürecinin belirli bir bölümünde piyasaya hakim olan şirketlerdir. Kapitalist sınıf içinde, en büyük ve en güçlü tekellerin daha küçük kapitalist işletmeleri kendilerine tabi kıldığı bir hiyerarşi ortaya çıkar.

Piramit şeklindeki bu hiyerarşinin tepesindeki tekeller sürekli olarak alt kademelerdeki kapitalistlerin kârlarından pay koparırken ve kapitalist devlet aygıtı üzerinde giderek daha doğrudan ve açık bir kontrol uygularken, onlara tabi kapitalist işletmeler ve daha küçük tekeller giderek onların ekonomik ve siyasi uzantılarına dönüşür.

Bugün bu hiyerarşinin en tepesinde dünya kapitalist tekelleri yer almaktadır. Bunlar, çoğu zaman düzinelerce ülkeye yayılan üretim zincirlerinin bütününe hükmeder. Ancak, tekelleşme eğilimi kapitalist ekonominin her düzeyinde mevcuttur ve bu nedenle dünya tekelleri, kendi üretim dallarında tekel konumunda olabilen daha küçük kapitalist işletmeleri kendilerine tabi kılarlar.

2. Alman Emperyalizminin Dünyadaki Rolü

Sürekli olarak artmaya çalışması sermayenin karakteristik özelliklerinden biridir. Bu, sürekli olarak daha fazla işgücü ve kaynağı (üretim aracını) harekete geçirme, daha fazla mal satma ve böylece nihayetinde daha fazla kâr elde etme arayışında olduğu anlamına gelir.

Alman kapitalizmi daha 19. yüzyılın sonlarından itibaren yabancı toprakların peşine düşmüş, sömürgeler fethetmiş ve diğer ülkeleri ekonomik olarak boyunduruk altına almıştır. Kapitalizmin emperyalist aşamasına girmesi bu noktada olmuştur. Bunun sonucunda Alman tekellerinin elinde yoğunlaşan sermaye o kadar büyümüştü ki, artık Alman işçilerinin yanı sıra diğer ülkelerin işçi sınıflarını da sömürmeden büyüyemezdi. Bu sermaye aynı şekilde, o zamandan beri diğer ülkelerin doğal kaynaklarını ve pazarlarını ele geçirmeye bağımlı hale geldi.

Dünya pazarı için mücadelede sürekli çekişen tekellerin ve dünya tekellerinin hiyerarşisi ve farklı emperyalist devletler arasındaki güç ilişkileri birbirlerini karşılıklı olarak koşullar. Hem Alman devlet aygıtı hem de Alman dünya tekellerinin sayısı ve gücü, Alman emperyalizmini dünya egemenliği mücadelesinde diğer emperyalist güçler için en güçlü rakiplerden biri haline getirmektedir.

Almanya’nın ekonomik gücü her şeyden önce sanayi üretimi alanında, özellikle de ağır sanayide, otomobil ve silah üretiminde, yanı sıra makine mühendisliği ve kimya sanayisinde yatmaktadır. Alman emperyalizmi en büyük hakimiyetini Avrupa’da, özellikle de Doğu Avrupa’da göstermektedir.

Alman emperyalizminin siyasi nüfuzunu kullanmasının ve ekonomik üstünlüğünü göstermesinin merkezi aracı Avrupa Birliği’dir. Avrupa Birliği, Avrupa’daki çelişkili emperyalist güç dengesinden on yıllar içinde ortaya çıkmış geçici bir emperyalist ittifaktır. Birlik, Almanya ve emperyalist rakiplerinin yanı sıra, emperyalist sermaye tarafından ekonomik olarak giderek daha fazla nüfuz edilen ve ilişkili devletler tarafından siyasi bağımlılığa sokulan bağımlı devletleri de içermektedir.

Kapitalist dünya pazarında, hangi tekelin ürünlerini satabileceği, hangi sermayenin kaynaklar ve üzerinde yaşayan işgücü de dahil olmak üzere belirli bir toprak parçasını kendisi için talep edebileceği konusunda sürekli olarak şiddetli savaşlar yaşanır. Kapitalizmin dünyanın her köşesine kaba kuvvetle, ikiyüzlü diplomasiyle ya da sadece ekonomik üstünlüğün gücüyle getirilmesinin üzerinden çok uzun zaman geçtiğinden, bu koşullar altında bir emperyalist soyguncunun nüfuz kazanması ancak bir diğerinin zararına olacak şekilde gerçekleşebilir.

Bu daimi çekişmede elde edilen herhangi bir denge sadece göreceli ve geçici bir nitelik taşır. Önde gelen emperyalist uluslar arasındaki güç dengesi değişir değişmez, dünyanın yeniden paylaşılması sorunu da er ya da geç ortaya çıkacaktır.

Rakiplerin zararı pahasına ekonomik olarak gelişme ayrıcalığı için bitmek bilmeyen mücadele böylece, ekonomik anlaşmalar ve gümrük birlikleri üzerinden pazarlıklara ek olarak, diplomatik savuşturmalar ve nihayetinde emperyalist savaş yoluyla yürütülür.

Bugün, uluslar arasında gerçekleşiyormuş gibi olan savaş görüntülerinin ardında her zaman, farklı ulusların kapitalist sınıfları arasında bir savaş ya da sömürülen ve ezilen kitlelerin yağmalanmaya karşı ayaklanmaya cüret ettiği bir ülkede emperyalist bir gücün „düzenini“ yeniden kurma amacı yatar.

Alman emperyalizmi 1945’ten beri, kendini ABD önderliği altındaki NATO’ya bağlama politikası izliyor. Ancak, kendi militarizasyonu ve yeniden silahlanması yoluyla sürekli olarak müttefiklerinden daha fazla bağımsız hale gelmeye ve aynı zamanda NATO içinde Avrupa’nın önde gelen askeri gücü olmaya da çalışıyor.

3. Sosyalist Devrimin Gerekliliği

Kapitalizmin ilerici bir toplumsal sistem olmaktan çoktan çıkmış olduğu açıkça görülmektedir. Ortaya çıkış aşamasında servetin birkaç elde eşi benzeri görülmemiş bir şekilde birikmesine yine görülmemiş bir teknolojik devrim eşlik etmiş olsa da, bu sistem uzun zamandan beri insanlığın tüm potansiyelinin tam olarak gelişmesinin önünde bir engel haline gelmiştir.

Kapitalist ekonominin anarşik karakterine ve buna eşlik eden içkin periyodik ekonomik krizlere ek olarak, özellikle doğanın kapitalist aşırı sömürüsü ve yanı sıra yeni, daha da yıkıcı savaşlara hazırlık, insanlığın kaçınılmaz bir tercihle karşı karşıya olduğu gerçeğinin altını açıkça çizen iki faktördür: Sefaletin ve emperyalist barbarlığın, ömrünü doldursa da varlığını sürdüren kapitalist üretim ilişkileri aracılığıyla yoğunlaştırılması ya da kapitalizmin devrimci bir şekilde aşılması.

Kapitalizm, üretimin artık kâr çıkarlarına göre değil, gerçek toplumsal ihtiyaçlar temelinde merkezi olarak planlandığı sosyalist bir toplumla değiştirilmelidir.

Bu amaçla, kapitalistler mülksüzleştirilecek ve toplumsal zenginlik yeni bir sosyalist devletin elinde toplanacaktır. Bu devlet, küçük bir asalak azınlığın elinde nüfusun büyük çoğunluğunun ezilmesi için bir baskı aracı olmayacaktır. Bunun yerine, işçi sınıfının örgütlü iktidarı olacaktır: Eski egemen sınıfı ve sosyalizmin tüm düşmanlarını bastırmak ve yeni toplumu inşa etmek için bir araç. Bu esasen, proletarya diktatörlüğünün özüdür.

Alman emperyalizmini ortadan kaldırmak Almanya’daki işçi sınıfının tarihsel görevidir. Kapitalist sistemin korunmasında sadece bu sınıfın nesnel olarak hiçbir çıkarı yoktur; bu nedenle en tutarlı devrimci güç ve Almanya’da sosyalizm için mücadele edebilecek tek sınıftır.

Komünistler, bu tarihsel gerekliliğin farkına varmış ve kendi yaşamını devrim yoluyla işçi sınıfının kurtuluşuna adama iradesiyle dolu, işçi sınıfının politik olarak en bilinçli ve ilerici kesimidir. Komünistler işçi sınıfının siyasi bilince sahip öncüleridir.

Buradan komünistlerin sınıf bilincini kendi sınıflarına taşıma, onları kendi çıkarları için örgütlenme ve mücadele etme gerekliliğine ikna etme ve komünist bir partide örgütlenmiş olarak mücadelenin en kararlı ve tutarlı parçası olarak onlara önderlik etme görevi ortaya çıkar.

4. Almanya’daki Devrimin Karakteri

Kapitalizm kendiliğinden gelişen ayaklanmalarla ya da reformlarla ortadan kaldırılamaz. Bu gerçek tarihsel olarak tekrar tekrar kanıtlanmıştır. Sosyalist devrimle yıkılmalı ve yerine sosyalist bir toplum inşa edilmelidir. Bu süreçte sosyalist devrim bir defaya mahsus kısa ömürlü bir iktidar mücadelesi anı değil, yıllarca süren bir süreçtir. Hazırlığı, iktidarı ele geçirmek için verilen nihai mücadeleden çok önce başlamalıdır.

İşçi sınıfı için kapitalizmin devrimci bir şekilde ortadan kaldırılması ve sosyalizmin inşası, ilk kez gerçekten insani koşullar altında bir yaşam ve kendi potansiyelinin tam olarak gelişimini vadederken, kapitalist sınıf için bunun tam tersi – toplumsal bir sınıf olarak yok edilmesi – anlamına gelir.

Bu nedenle, egemenliğini ortadan kaldırmaya yönelik her türlü girişimi engellemek için elindeki tüm barışçıl ve barışçıl olmayan, siyasi, ideolojik ve askeri araçları kullanacaktır.

Buna yüz binlerce polis ve askerin yanı sıra, gerekli olması halinde bir devrimi yenilgiye uğratmak ve faşist bir diktatörlük inşa etmek için on yıllardır rollerini oynamaya hazırlanan paramiliter eğitimli faşistler de dahildir. Buradan, devrim anında sınıf mücadelesinin Almanya’da da devrimci bir iç savaşa dönüşmesi gerektiği sonucu çıkmaktadır.

Ancak, böyle bir devrimci iç savaşın ortaya çıkabileceği ve iktidarı ele geçirene kadar içerideki işçi sınıfı tarafından başarıyla sürdürülebileceği bir durum tesadüfen ya da içerideki komünistlerin salt iradi çabasıyla ortaya çıkmaz. Böyle bir durum nesnel ve öznel koşulları gerektirir.

Nesnel yan, kapitalist çelişkilerin aşırı yoğunlaşmasını içerir; bu durum, içerideki işçi sınıfının hızla yoksullaşmasına yol açar ve böylece, daha önce yıllarca siyasi yaşamın kenarlarında kayıtsızca durmuş olsalar bile, birkaç ay içinde milyonlarca insanı sınıf mücadelesinin merkezine iten bir dinamiği de beraberinde getirir.

Öznel yan, önde gelen kesimleri sosyalist bilinçle dolu ve Alman emperyalizminden kurtuluş için hayatlarını ortaya koymaya hazır olan, yeterince örgütlü ve mücadele içinde sıkılaşmış bir işçi sınıfını içerir. Bu, özellikle, işçi sınıfına siyasi olarak önderlik edebilecek ve aynı zamanda ağır baskı darbelerine dayanabilecek kadar derin kökleri olan gelişmiş bir Komünist Parti’nin var olması gerektiği anlamına gelir.

Federal Almanya Cumhuriyeti dünyanın en güçlü emperyalist ülkelerinden biridir. Hem bu gerçek hem de Paris Komünü’nün ya da Rus Ekim Devrimi’nin bastırılması gibi tarihsel örnekler tek bir sonuca götürmektedir: Almanya’daki sosyalist devrim en başından itibaren uluslararası bir nitelik kazanacaktır.

Almanya’daki devrim, yalnızca Alman egemen sınıfının onu bastırmak için devlet aygıtını kullanacağı gerçeğine değil, aynı zamanda diğer emperyalist devletlerin devrimi boğmak için Alman kapitalistlerinin yardımına koşacağı gerçeğine de hazırlıklı olmalıdır. Bu nedenle, sadece kendi burjuvazisiyle iç savaşta ayakta kalmayı başarmakla kalmamalı, aynı zamanda diğer ülkelerden gelen karşıdevrimci müdahaleleri püskürtmek için tüm güçlerini seferber etmeye hazır olmalıdır.

Yakın siyasi ve askeri işbirliğinin yanı sıra karşılıklı ekonomik nüfuz nedeniyle, özellikle diğer Avrupa ülkelerindeki devrimci hareketlerin başarısı ve ortak uluslararası mücadele, bu ülkedeki sosyalist devrimin zaferi ya da yenilgisi için büyük önem taşıyacaktır.

Aynı zamanda, kapitalist dünya ekonomisinin başka bir bölgesinde devrimci durumların paralel olarak ortaya çıkmasının nesnel koşulları, emperyalizmin doğasında var olan gelişim eğilimleri nedeniyle artmıştır.

5. Komünizme Doğru

Ancak sosyalist devrim, kapitalist iktidar aygıtının parçalanması ve egemen sınıfın mülksüzleştirilmesiyle sona eremez. İktidarın işçi sınıfı tarafından ele geçirilmesi devrimci süreçte yalnızca bir ara doruk noktasıdır: Bu, sosyalist üretim ilişkilerinin yaratılmasının ve komünist üretim ilişkileri yönünde sürekli devrimcileştirilmesine; komünist ve kapitalist unsurlar arasında düşünceler ya da toplumsal bir arada yaşamanın geleneksel biçimleri şeklinde on yıllarca sürecek zorlu toplumsal mücadeleler aşamasından insanların az ya da çok yerleşik siyasi örgütlenmelerine bir giriş niteliğindedir.

Komünizmin ilk aşaması olan sosyalizm, eski sınıflı toplumun izlerini taşıyan bir geçiş toplumudur. Komünistler de dahil olmak üzere işçi sınıfı içinde bile burjuva bireyciliğinin, egoizminin, salt kapitalist iş disiplininin ve ataerkil kişilik özelliklerinin ve davranış kalıplarının kalıntıları yaşamaya devam eder.

Bu da zorunlu olarak, diğer şeylerin yanı sıra, vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması yerine performansa göre ücretlendirmeye ve devlet aygıtının toplumun bilinçli olarak karşı devrimci kesimlerine karşı bir baskı aracı olarak kullanılmasına yol açmaktadır.

Tarih, tutarlı bir şekilde mücadele edilmediği takdirde, gerici gelişmelerin ve hatta yeni sömürü ilişkilerinin ortaya çıkmasının başlangıç noktası haline gelebilecek olanın tam da eski toplumun kalıntısı olan bu özellikler olduğunu göstermiştir.

Bu mücadelenin başarıya ulaşmasının temel önkoşulu, tüm işçi sınıfının iktidarı ele geçirdikten sonra toplumsal yaşamda giderek daha aktif bir rol alması, sosyalist demokrasinin olanaklarından tam olarak yararlanması, tüm devlet kurumlarının işleyişini kontrol etmesi ve böylece sosyalist toplumun yönetimini kendi ellerine almasıdır.

Bu başarılı olduğu ölçüde, sosyalist devletin sönümlenmesinin koşulları da aynı anda yaratılmış olur. Ancak bu süreç ancak sosyalizm dünya çapında zafer kazandığında ve komünist üretim ilişkileri geliştiğinde mantıksal sonucuna varabilir.

Sosyalizm altında, tam da bunu başarmak Komünist Parti’nin asli görevi haline gelir. Komünistler sosyalist toplumun her türlü baskıdan arınmış bir toplum olan komünizme doğru gelişmesini sağlamak için çalışırken, aynı zamanda işçi sınıfına özel bir partisi olarak kendilerini gereksiz kılmak için de çalışırlar.

II Sosyalist Devrim Programı

1. Proletarya Diktatörlüğünün Kurulması

Devrimci iç savaşta karşı devrimin direnci kırıldıktan sonra, karşı devrimci güçler yenildiği ya da artık savaşmaya devam etmek istemedikleri için, eski devlet aygıtının yıkılması ve sosyalist devlet iktidarının kurulması derhal başlamalıdır. Dahası, sosyalist devletin ilk unsurları, kapitalistlerin iktidarının, baskı organlarının ve kapitalist yönetimlerinin bastırıldığı ya da parçalandığı her yerde devrimci mücadeleler çerçevesinde zaten yaratılacaktır. Burada eski devlet aygıtının parçalanması, eski devletin tüm organlarının sistematik olarak feshedilmesi gerektiği anlamına gelmektedir.

Parlamenter sözde demokrasinin yerini konsey demokrasisi alır. Zaten devrim sürecinde işçi sınıfı konseylerde örgütlenecek ve eylemleriyle kapitalist sınıfın iktidarına giderek daha fazla meydan okuyacaktır. İktidarın ele geçirilmesiyle birlikte bu konseyler devlet iktidarının temeli haline gelecektir. Ülke genelinde halk bu konseylerde örgütlenecektir.

Yabancı bir organ olarak toplumun geri kalanının üzerinde yükselen bürokratik bir aygıtın yerine, en üst düzeyden en alt düzeye kadar halkla bağlantılı olan, onların çıkarlarının yerine getirilmesine hizmet eden ve onlar tarafından kontrol edilebilen bir devlet vardır.

Yüksek konseyden başlayarak, sosyalizmde bile hâlâ gerekli olan tüm devlet işlevlerini yerine getirmek için yeni devlet organları oluşturulur. Konsey demokrasisi devleti, işçi sınıfı ve emekçi halk için toplumsal yaşamı şekillendirmede eşi benzeri görülmemiş özgürlükler ve haklar anlamına gelirken, burjuvaziyi bir sınıf olarak baskı altında tutar ve kapitalizmi yeniden getirmeye ya da yeni devlet iktidarına karşı çıkmaya yönelik her türlü çabayla tutarlı bir şekilde mücadele eder.

Devrimin kazanımlarını korumak için, burjuva orduların eski militarist ruhundan kopmuş, ancak kapitalist savaşın tüm teknolojik ve askeri kazanımlarına hakim olan ve bunları kapitalist ülkelerden gelen saldırılara karşı sosyalizmi savunmak için daha da yüksek bir seviyeye çıkaran bir Kızıl Ordu inşa etmek gerekecektir.

Proletarya diktatörlüğünün devleti, tüm yapısıyla, işçi sınıfının ve emekçi halkın giderek daha geniş kesimlerini tüm toplumsal meselelerin düzenlenmesine dahil etmek üzere tasarlanmıştır. Siyasi ve ekonomik kararlara katılımın çeşitli biçimlerinin yanı sıra, yeni devletin hizmetinde olan tüm görevlilerin sıkı denetimi için özel mekanizmalar yaratılır – bunların başarısı da nüfusun en geniş kitlesinin katılımına bağlıdır.

Komünist Parti, işçi sınıfı iktidarı ele geçirdikten sonra, eskisinden çok daha önemli bir role sahip olacaktır. Bu sınıfın, tam da komünizme doğru en güçlü şekilde ilerleyen kesimlerin en kararlı, ilerici ve fedakâr kesimlerinin örgütsel biçimi olmaya devam etmelidir. Parti tüm toplumsal sorunlarda itici güç olmak zorunda olsa da, yeni devlet aygıtıyla basitçe birleşmemeli, özellikle de tüm işçi sınıfının siyasi etkinliklere aktif katılımında ve komünist ideolojinin yaygınlaştırılmasında öncü güç olmaya devam etmelidir.

2. Sosyalist Planlı Ekonominin İnşası

Kapitalist sınıfın siyasi iktidarının yok edilmesi, ekonomik iktidarının mümkün olan en hızlı şekilde ortadan kaldırılmasıyla desteklenmelidir. Ancak, yeni devlet iktidarı kurulduğunda, sosyalist üretim ilişkileri henüz mevcut değildir. Bu nedenle, iktidarı ele geçirmesiyle birlikte, derhal insan emek gücünün sömürülmesine dayanan kapitalist ekonomik temelin yıkılması ve sosyalist planlı ekonominin inşasına başlar.

Kapitalist sınıf, yani diğer insanların emeğini sömürerek geçinen tüm mülk sahipleri tazminatsız olarak mülksüzleştirilir. Mülkleri konsey demokrasisinin iktidar organları tarafından ele geçirilecek ve böylece sosyalist devlet mülkiyetine dönüştürülecektir. Aynı şekilde, toprak üzerindeki özel mülkiyet kaldırılacak, böylece toprak bir zenginleşme ve spekülasyon aracı olmaktan çıkarılacaktır.

Devrimden hemen sonra sosyalist devlet, nüfusun tüm kesimlerinin iaşesini sağlamaya ve merkezi planlama organları oluşturmaya başlar. Bunlar önce ülkedeki tüm ekonomik kaynakların, üretim araçlarının ve emeğin bilgisini merkezileştirir ve ardından giderek daha kapsamlı ekonomik planlar hazırlamaya başlar.

Kendi mülklerine sahip olan ancak tamamen başkalarının emeğini sömürerek yaşayacak kadar servet biriktirmemiş olan küçük burjuvalar ise ikna yoluyla sosyalist ekonomik hayata entegre edilir. Kolektif çiftlikler burada bir geçiş biçimi olarak hizmet edebilir.

Ancak, her durumda, sosyalist devlet ekonomide kapitalist unsurların yeniden canlanmasını önlemek için önlemler alır: Toprak ve üretim araçları gibi emek gücünün alınıp satılması da ilke olarak yasaklanır. Devlet planlama organları bağlayıcı fiyatlar belirleyerek spekülasyonu durdurur. Sosyalist devlet dış ticaret üzerinde tekel kurar. Ücret düzeyi yükseltilir, genel çalışma süresi kısaltılır, tüm meslek gruplarının ücretleri aynı şekilde düzenlenir; ağır, fiziksel işler özel olarak ücretlendirilir veya çalışma süresi özellikle güçlü bir şekilde kısaltılır.

Kapitalizm altında muazzam emek ve kaynak israfına son verilir, üretim bireysel ve toplumsal ihtiyaçların karşılanmasına yönlendirilir. İşsizler ve finans ya da reklam endüstrisi gibi toplumsal olarak üretken olmayan mesleklerde çalışanlar, toplumsal olarak gerekli üretime dahil edilir.

Sosyalizmde genel çalışma yükümlülüğü, gerekli işin toplumun tüm kesimleri arasında rasyonel bir şekilde dağıtılmasıyla tamamlanır, böylece hem işsizlik hem de muazzam iş yükü geçmişte kalır. Aynı zamanda sosyalizm, çalışamayan ya da eğitim sürecinde olan tüm insanlar için onurlu bir yaşam standardı sağlar.

Genel çalışma haftası devrimden kısa bir süre sonra bu önlemlerle azaltılabilir ve devrimin ilk başarıları elde edilir edilmez ve konsey devleti sağlamlaştırılır sağlamlaştırılmaz daha da azaltılır.

Ekonomik planlama, işçilerin fabrikaların tek tek bölümlerine kadar aktif olarak katılacağı şekilde organize edilir; işçiler planın amaçlarını tartışırlar, bunların geliştirilmesi ve iş süreçlerinin iyileştirilmesi için önerilerde bulunurlar. Bu şekilde, sadece ekonomik üretkenliğin geliştirilmesi için kapitalizmin sonsuza kadar inkâr ettiği muazzam potansiyeller ortaya çıkmakla kalmaz, aynı zamanda kafa işi ile kol işi, yönetim ve yürütme faaliyetleri arasındaki karşıtlık da toplumsal pratikte giderek daha fazla ortadan kalkar.

3. Kadın Devrimi

Sosyalist devrimin görevleri arasında yalnızca kapitalizmin değil, ataerkinin de ortadan kaldırılması yer almaktadır. Kapitalist sınıfın iktidarı nispeten hızlı bir şekilde kırılabilir ve birkaç yıl içinde sosyalist bir ekonomik temel ortaya çıkabilirken ataerki insanların alışkanlıklarında, ilişkilerinde ve kişilik yapılarında kapitalizmden hâlâ çok daha derin köklere sahiptir. Dolayısıyla proletaryanın iktidarı ele geçirdiği an, bu baskı ilişkisine karşı mücadelede yalnızca bir ara aşamadır. Bu aşama ancak mücadelenin toplumun tamamında tam olarak geliştirilmesini mümkün kılar.

Kadınların yeni toplumun inşasına katılımını teşvik etmek ve onlara ataerkiye karşı mücadele araçları sağlamak için, konseyler demokrasisi sistemi, açıkça tanımlanmış sorumlulukları ve karar alma yetkileri olan kadın konseyleriyle desteklenir.

Sosyalist devrim, toplumsal cinsiyetlerin tam yasal eşitliğiyle yetinmez. Derhal tüm toplumsal cinsiyetlerin gerçek eşitliğini sağlamak ve kadınların erkeklere olan ekonomik bağımlılığını ortadan kaldırmak için önlemler geliştirmeye başlar.

Kamu mutfakları, çamaşırhaneleri ve kreşlerin yaygınlaştırılmasıyla, okul eğitiminin kapsamının artırılması ve benzeri önlemlerle ev işleri – mümkün olduğunca – toplumsallaştırılır. Aynı zamanda sosyalist devlet iktidarı, kadınların erkeklere tabi kılınmasını haklı çıkaran ataerkil düşünce ve fikirlerle mücadele etmek için yeni bir bilinç yaratmaya yönelik tüm önlemleri de yönlendirir.

Tüm toplumsal cinsiyetler toplumsal üretime, siyasi ve sosyal yaşama eşit olarak katılmadığı sürece sosyalizmin komünizme doğru kalıcı bir şekilde gelişmesi mümkün değildir.

Hukuk alanında, fiziksel ve kişisel olarak özbelirlenim hakkı tanınır. Sosyalizm kürtaja ücretsiz erişim sağlar, kişinin kendi toplumsal cinsiyetini tayin etme hakkını tanır ve toplumsal cinsiyet veya cinselliğe dayalı her türlü ayrımcılığa karşı tutarlı bir şekilde harekete geçer. Evliliklere yönelik özel teşvikler hukuk sisteminden çıkarılır, ataerkil şiddet ciddi bir suç olarak kabul edilir ve sistematik olarak kovuşturmaya tabi tutulur.

Yaşamın ekonomik temelindeki ataerkil baskı mekanizmalarının ortadan kaldırılması, ataerkinin, buna dayalı tüm baskı ilişkilerinin ve yanı sıra genel olarak insanların ilgili davranış kalıpları ve fikirlerinin üstesinden gelmek için gerekli ön koşuldur. Bunlar arasında özellikle kadınların ve erkeklerin varsayılan doğası ve ataerkil aile düzenine nasıl uyum sağladıkları hakkında binlerce yıldır geliştirilen fikirler yer almaktadır. Bunların üstesinden gelmek, toplumun her düzeyinde bilinçli ve yorulmak bilmeyen bir mücadele gerektirir.

Kadın devriminin sosyalizmde devam ettirilmesi, böylece insanlık için, bir sınıfın diğer bir sınıf tarafından ve kadının erkek tarafından köleleştirilmesinin tüm izlerinin ortadan kaldırıldığı ve böylece insanların nihayet toplumsal cinsiyetlerinden tamamen bağımsız olarak birbirleriyle eşit bir şekilde birbirlerine bakabildikleri komünist bir geleceğin yolunu açar.

4. Kültürel Devrim

Proletarya diktatörlüğünün pekiştirilmesi ve sosyalizmin sağlamlaştırılması mücadelesi asla yalnızca siyasi, askeri ve ekonomik alanlarda yürütülmeyecek ve karara bağlanmayacaktır. Sosyalizmin gelişmesi ve komünizme doğru ilerlemesi, insanların bir arada yaşama biçimlerinde var olan sınıflı toplumların tüm doğum lekelerine karşı yorulmak bilmeyen bir mücadeleyi gerektirir.

Bu mücadele de toplumun bütününde ancak sosyalist devlet iktidarının kurulmasıyla birlikte gerekli ölçüde yürütülebilir. İktidardaki işçi sınıfı sadece ekonomik sistemi değil, aynı zamanda eğitimi, medyayı, sanatı, kısaca kültürün tüm parçalarını da devrimcileştirir.

Sosyalizm, toplumun üyelerini çok yönlü eğitimli ve yaşamın tüm yönleriyle ilgili, aynı zamanda aktif ve kolektif bireyler olarak yetiştirmek için gerekli tüm araçları sağlayacaktır. Bu süreç doğumla başlar ve kapitalizmin aksine okul ya da üniversite kariyerinin sonunda bitmez. Kalıcı öğrenme ve sürekli eğitim ve öğretim toplumsal yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline gelir ve buna uygun olarak teşvik edilir. Her türlü eğitimin maliyeti bireysel olarak değil, toplum tarafından karşılanır.

Medya ortamı kapitalist ideolojiyi yayma aracından onunla mücadele aracına dönüştürülür. Gazeteler, televizyon, film endüstrisi sosyalist demokrasinin tartışıldığı forumlar haline getirilir. İşçiler bunlarla ilişkilenmeye ve bunları kendi ifade araçları olarak kullanmaya teşvik edilir.

Kapitalist dünyada sanat hâlâ toplumun belirli bir kesimi için bir zevk iken sosyalizmde gerçekten ortak bir mülk haline gelir. Hem sosyalist sanatın ürünleri hem de bunları üretecek araçlar serbestçe erişilebilir. İşçiler sanatsal açıdan aktif olmaları ve böylece toplumsal yaşamı zenginleştirmeleri için teşvik edilir ve desteklenir.

Almanya’daki işçi sınıfı, sosyalist bir kültürün geliştirilmesinde, sadece bir ulusun kültürünü başlangıç noktası olarak alamayacağı bir durumla karşı karşıyadır, çünkü safları çok sayıda ülkeden işçileri birleştirmektedir. Sosyalist Almanya’nın kültürü, tüm bu kültürlerin en ileri unsurlarını alacak ve onları yeni bir düzeye yükseltecektir.

Sosyalizm, işçilerin kökenleri temelinde bölünmesine son verecek ve bunun yerine enternasyonalist bir kültürün gelişmesini teşvik edecektir. Irkçılığın her türüne karşı mücadele edilecek ve göçmen işçilerin toplumun merkezinde yer almaları ve sosyalizmin inşasına toplumun eşit bir parçası olarak katılmaları teşvik edilecektir.

III. Sosyalist Devrim Stratejisi

1. Almanya’da Devrimin Ana Gücü Olarak İşçi Sınıfı

Tüm burjuva sosyolojik modellere rağmen, sosyalist devrimin ana gücü olan işçi sınıfı Almanya’da varlığını sürdürmektedir. Sadece bu da değil; büyümeye ve nüfusun giderek daha büyük bir bölümünü oluşturmaya da devam ediyor.

Sermaye büyüdükçe ve genişledikçe, emeğe olan açlığı da artar. Toplumun giderek daha fazla alanına nüfuz eder ve onları kendi yeniden üretimi için kullanılabilecek biçimde yeniden şekillendirir.

Kapitalistler ile işçiler arasında duran bir sınıf olarak küçük burjuvazi de sermayenin sürekli baskısı altındadır. Kapitalist ekonominin sürekli gelişimi nedeniyle, bağımsız küçük burjuvazinin bir süreliğine kendi başına ayakta kalabileceği boşluklar tekrar tekrar açılır, ancak aynı zamanda sermaye sürekli olarak onları üretim sürecinde doğrudan boyun eğdirme yoluyla tabi kılmaya çalışır. Aynı zamanda tarihsel gelişim, küçük burjuvazinin bir sınıf olarak yok olmadığını ve burjuva sisteminin istikrarı için siyasi bir faktör olarak önemli bir rol oynadığını göstermiştir.

Eskiden yüksek sosyal statü ve refahla ilişkilendirilen akademik mesleklerin bir kısmı bile, yaşam koşulları bakımından işçi sınıfının geniş kitlesine giderek daha fazla benzemektedir.

Son olarak, bu ülkedeki işçi sınıfının büyümesi, uzun zamandan beri Alman tekellerinin sömürü ihtiyaçları için acil bir gereklilik haline gelen göçle beslenmektedir.

Ancak işçi sınıfı büyüdükçe, aynı zamanda çeşitli ve çok katmanlı bir karakter kazanmaktadır. Hem kapitalizmin nesnel gelişim eğilimleri hem de burjuva ideologlarının bilinçli çabaları işçi sınıfının birliğini zayıflatmaktadır.

Büyük ve sürekli artan niceliği böylelikle işçi sınıfının ekonomik, siyasi ve ideolojik parçalanmışlığıyla karşılaşır. Bugün işçi sınıfı sadece sosyalizmin kendi nesnel çıkarlarına uygun olduğu bilincinden değil, ortak çıkarları olan bir sınıf olduğu bilincinden bile yoksundur.

Sınıf bilinci işçi sınıfı tarafından kendiliğinden edinilemez, sosyalizm komünist hareketin çalışmalarıyla bir bilim olgunluğuna ulaşmıştır ve işçi sınıfının bir bütün olarak bu bilinci kendiliğinden edinmesi düşünülemez. Bu nedenle, komünistlerin temel görevi, sınıf içinde işçi sınıfının sınıf bilincini geliştirmek ve sınıf mücadelesinde ona önderlik etmektir.

Egemen sınıf, kapitalizmin iç çelişkileri tarafından işçileri birbirine düşürmek yerine onlara bütün bir sınıf olarak saldırmaya giderek daha fazla zorlandıkça, sınıfımızın çelikten mücadele birliğinin kalıba dökülmesini kolaylaştıracak ve teşvik edecek eğilimler de giderek artan bir düzenlilikle ortaya çıkmaktadır.

Bu hedefe ulaşmak ve kapitalist sınıfın bölme girişimlerine karşı koymak için, komünistlerin pratik çalışmalarında merkezi bir odak noktası, işçi sınıfının tüm bölümlerinde, katmanlarında ve gruplarında kök salmak olmalıdır.

Bu, özellikle işçi kadınları, sınıfımızın LGBTİ+ bireylerini ve göçmenlerini, kent ve kır işçilerini ve gençlerden emeklilere kadar işçi sınıfının tüm kuşaklarını kapsar. Bu, öncelikle işçi sınıfının mücadele potansiyelini tam anlamıyla zincirinden boşandırmak ve ikinci olarak da egemen sınıfın onu bölme girişimlerine karşı koymak için gereklidir.

2. Almanya’da Devrimin Yedekleri

Almanya dünyanın en güçlü emperyalist devletlerinden biridir. Sermayesi dünyanın dört bir yanına akmakta ve diğer ülkelerin işçilerinden gasp ettiği artı değerle desteklenerek geri dönmektedir. Bu ekonomik güç, Alman sermayesinin çıkarlarını birçok kıtada dayatmaya hazır olan dünyanın en modern ordularından birinin ve güçlü Alman devlet aygıtının temelini oluşturmaktadır.

Bu aynı zamanda Alman burjuvazisinin işçi sınıfının bir kesimine özellikle yüksek ücretler ve üretim sürecinde önemli bir konumla rüşvet verme ve bir işçi aristokrasisi olarak onu siyasi olarak kendi tarafına çekme olanağının da temelidir.

Bu gerçekten ve Almanya’nın emperyalist dünya sistemindeki merkezi konumundan, Almanya’daki devrimin en önemli müttefiklerinin muhtemelen diğer ülkelerin, özellikle de Alman emperyalizminin en büyük güç konumunu elde edebildiği ülkelerin, yani diğerlerinden önce Doğu Avrupa ülkelerinin komünist hareketleri ve işçi hareketleri olduğu sonucu çıkmaktadır.

Başka bir ülkede kapitalizmi ortadan kaldırmaya ya da bağımlı bir ülkede emperyalistlerin egemenliğini sınırlamaya yönelik her başarılı girişim, Almanya’daki devrimin başarı şansını büyük ölçüde arttıracaktır.

Bu nedenle, Avrupa’daki egemen güç olan Alman emperyalizmini, sınıf kardeşlerimizin devrimci ayaklanmalarını ezmeye hazırlanırken sırtından bıçaklamak, komünistlerin önderliğinde Almanya’daki işçi sınıfının en önemli görevlerinden biridir.

Almanya’da sosyalist devrimin diğer potansiyel müttefikleri küçük burjuvazi ve yarı proleter ara tabakalardır. Bunlar arasında küçük çiftçiler, küçük esnaf ve serbest meslek sahibi zanaatkârlardan oluşan klasik küçük burjuvazinin yanı sıra küçük memurlar ve küçük serbest meslek sahibi işçiler de yer almaktadır. Buna ek olarak, bugün esas olarak kapitalist şirketlerde (yönetici olarak) çalışanlardan ve hali vakti yerinde kendi hesabına çalışanlardan – freelancer – oluşan ve giderek büyüyen modern bir küçük burjuvazi de vardır.

Kapitalist sistemde yükselme hayalleri yıkıldığı ve tam tersine ekonomik krizler, kapitalist rekabet yasaları ya da bankalar ve tekeller tarafından kendilerine dikte edilen ekonomik olarak katlanılamaz koşullar nedeniyle işçi sınıfına düşme tehdidi altında oldukları ölçüde, kapitalist sınıfın onlar üzerindeki ideolojik çekiciliği azalır ve işçi sınıfının siyasi olarak bilinçli bir parçası olarak komünistler onları etkileyebilir ve sınıf mücadelesine entegre edebilir.

3. Devrimin Ana Yönü

Komünist hareketin ve işçi hareketinin mevcut durumu ne olursa olsun, bu ülkede bir sonraki stratejik hedef sosyalist devrim olmalıdır. Bunun için sınıfın içindeki belirleyici işçi kesimlerinin devrim için kazanılması gerekir. Bunlar özellikle ana sanayi merkezlerindeki ve ekonominin devrimden sonra proletarya iktidarının savunulması için en önemli sektörlerindeki, yani ağır sanayi, ulaşım, gıda üretimi, silah üretimi ve merkezi altyapının diğer tüm bölümlerindeki işçilerdir.

Kararsız küçük burjuvazi ve yarı proleter ara tabakalar da -mümkün olduğunca- devrime kazanılmalı ya da en azından siyasi olarak tarafsız hale getirilmelidir. Devlet aygıtının merkezi kurumlarında ve hatta polis ve orduda siyasi nüfuzun inşa edilmesi bile er ya da geç devrimin başarısı için büyük önem taşıyacaktır.

Öte yandan kapitalist sınıf, devrim tarafından tamamen ve mümkün olduğunca çabuk mülksüzleştirilecek ve buna bağlı olarak bir sınıf olarak devrime karşı sonuna kadar birlik içinde direnecektir.

Dünyanın en güçlü emperyalist ülkelerinden biri olan Almanya’da koşullar nesnel olarak uzun süredir sosyalizmi gerektirmektedir. Öncelikle ulaşılması gereken ara aşamaların ya da dönüm noktası hedeflerinin yapay bir şekilde inşa edilmesi, bu hedeften uzaklaşmakla eşdeğerdir ve kaçınılmaz olarak devrimci güçlerin parçalanmasına yol açar.

Dolayısıyla, kapitalizm altında işçilerin yaşam koşullarını geçici olarak iyileştiren reformlar için mücadele etmek bile komünistlerin temel görevi olamaz. Komünistler bu konudaki tüm başarıların yalnızca geçici nitelikte olduğunu ve kapitalistlerden koparılan tüm tavizleri er ya da geç yeni saldırıların izleyeceğini bilirler.

Bu nedenle Almanya’daki devrimin asgari bir programı yoktur. Acil hedefi sosyalizmin kurulmasıdır. Komünistler işçi sınıfının günlük mücadelelerinde yer almakta ve onun başarısına katkıda bulunmak için her türlü çabayı göstermektedir. Ancak belirleyici olan, bu mücadelelerde işçi sınıfının siyasi birliğinin sağlanması, işçilerin devrimin gerekliliğine ikna olması ve başarılı bir devrim için gerekli mücadele deneyimini kazanmasıdır.

IV. Komünist Hareketin Durumu

1. Komünist Hareketin Uluslararası Durumu

Yirminci yüzyılın ilk yarısı komünist hareket için büyük başarıların ve zaferlerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu dönem, ilk başarılı sosyalist devrim olan Ekim Devrimi’nin gerçekleştiği dönemdir. Sovyetler Birliği’ndeki komünistlerin önderliğinde, kısa bir süre sonra dünya devrimi için mücadeleleri birleştiren ve ilerleten Komünist Enternasyonal kuruldu. Bunu çok sayıda sömürge karşıtı kurtuluş mücadelesi, bedeli on milyonlarca insanın ölümü olan İtalyan, Japon ve Alman faşizmine karşı kazanılan zafer ve Arnavutluk ve Çin’de olduğu gibi sosyalizmi inşa etmeye yönelik bir dizi cesur girişim izledi.

Buna karşın, geçen yüzyılın ikinci yarısında, dünya komünist hareketi ve onunla birlikte işçi sınıfı, komünizm mücadelesinde çok sayıda acı verici gerileme yaşadı. Sosyalist devletlerde yeni sınıfsal bölünmelerin ortaya çıkması, 1950’lerin ortalarından itibaren eski sosyalist ülkelerde modern revizyonizmin dayatılması ve kapitalizmin restorasyonu, Batı Avrupa komünist partilerinin Avrokomünizminin reformist çizgisine kayması, Çin’de ve Arnavutluk’ta revizyonizmin zaferi, komünist harekette ideolojik belirsizliğe, kafa karışıklığına ve parçalanmaya yol açan en önemli dönüm noktalarıydı.

Doğaları gereği sosyalist toplumlar olmaktan çoktan çıkmış olsalar da, Doğu bloğu olarak adlandırılan revizyonist devletlerin çöküşü bu olumsuz eğilimi daha da kötüleştirdi. Komünizm daha önce yüz milyonlarca insan üzerinde yarattığı çekiciliği büyük ölçüde yitirdi.

Bu gelişme özellikle emperyalist batı ülkelerinde çok sayıda (yarı) anarşist, Troçkist ve ideolojik ve siyasi olarak şekilsiz diğer grup ve çevrelerin gelişmesine zemin hazırladı. Bunlar genellikle sözlerinde ya da eylemlerinde radikal görünseler de aslında fiili olarak parçalanma durumunu sürekli yeniden üretirler çünkü tüm enerjilerini sosyalist devrimin hazırlanmasına yöneltmekten ve bunun siyasi, örgütsel ve kişisel sonuçlarını almaktan kaçınırlar.

Bugün uluslararası alanda, iktidarın devrimci bir iç savaşta işçi sınıfı tarafından ele geçirilmesi için ciddi bir şekilde çabalayan sadece birkaç Marksist-Leninist güç vardır. Pek çok örgüt şimdiye kadar görece dar bir çevre düzeyinin ötesine geçmeyi başaramadı ya da -onlarca yıllık başarısızlıkların bunalımıyla- reformizm batağına düştü ve tamamen günlük kitle faaliyetine gömüldü.

Modern revizyonizmin hâlâ nispeten çok sayıdaki destekçisi dünyanın hiçbir yerinde devrimci bir potansiyeli temsil etmemektedir. Bunlar silahlı bir devrimin gerekliliğini açıkça inkâr ediyorlar ve dahası, ideolojik dar görüşlülükleri, eski sosyalist ülkelerde kapitalizmin restorasyonunun aklı başında bir değerlendirmesini yapmalarını engelliyor.

Dünya komünist hareketinin durumu, Almanya’da komünist hareketin yeniden inşasını ve sosyalist devrimin hazırlanmasını özel bir zorluk haline getirmektedir. Ancak aynı zamanda bu görevde kaydedilecek her ilerleme, dünya komünist hareketinin güçlenmesine önemli bir katkı anlamına gelmektedir.

Üçüncü Dünya Savaşı’nın tarihi arifesinde, Almanya’daki komünistlerin görevlerinden biri, diğer ülkelerdeki yoldaşlarıyla uluslararası dayanışma ilişkileri kurmak olmalıdır. Uzun vadede amaç, Komünist Enternasyonal’i birlikte yeniden inşa etmek olmalıdır.

2 Almanya’da Komünist Hareketin Durumu

Bu derin kriz Almanya’daki komünist hareketin durumuna da yansımaktadır. Dünya genelindeki durumdan en büyük farkı, karşı devrimci ayrıştırma çalışmasının burada bazı açılardan özellikle başarılı olmasıdır.

Siyasi direniş hareketinin büyük bir bölümünün parçalanmış ve ideolojik olarak yönünü kaybetmiş olması bıraktığı izi bugüne kadar taşımıştır. Politik çevrelerin varlığı ve bunlara bağlı olarak bölgesel olarak dar bir şekilde sınırlanmış yeni siyasi çevrelerin tekrar tekrar ortaya çıkması, devrimci ve komünist hareketin durumunu karakterize etmeye devam etmektedir.

Tekrar tekrar ortaya çıkan çevrelerle ilgili olarak söylenmesi gereken en önemli şey, hareketimizin durumunun ne öznel ne de nesnel faktörlerinin, Komünist Parti’nin inşası sürecine katılmak için gerekli adımları daha fazla geciktirmek için bir temel oluşturmadığıdır. Bu açıdan bu güçler kendilerini örgütsel istikrarsızlığa ve siyasi etkisizliğe mahkum etmektedirler.

Adında hâlâ komünizm olan örgütlerin birçoğu, onun için gerekli olan devrim teorisini ya çoktan açıkça terk etmiş ya da belirsiz bir geleceğe ertelemişlerdir. Bunlar, bu ülkede başarılı bir devrim için gizli inşa edilmiş bir kadro partisinin gerekli olduğuna dair her türlü imayı sol sekterlik olarak reddetmektedirler.

Ancak Komünist Parti’nin yeniden inşası, bugün Almanya’daki komünistlerin karşı karşıya olduğu tarihi bir görevdir. Bu görevden kaçmanın bir yolu olmadığı gibi, ertelemenin de hiçbir gerekçesi yoktur. Bu görevi biz, burada ve şimdi yerine getirmezsek kimse yerine getirmeyecektir.

Devrimci dayanışma temelinde, diğer ideolojik çizgilerin de dahil olduğu başkaca inşa yaklaşımlarıyla işbirliği içinde yan yana geliyoruz ve mücadelede birliğin yanı sıra birbirimizden öğrenmek için düzenli fikir alışverişinde bulunuyoruz.

3. Komünist Parti’nin Yeniden İnşası

Sosyalist devrimi gerçekleştirmek için, işçi sınıfının sınıf bilinci en yüksek ve en kararlı kesimleri bir Komünist Parti’de birleşmelidir.

İşçi sınıfının siyasi önderliği, Marksizm-Leninizmi dogma olarak anlamayan, onu canlı bir şekilde uygulayan, daha da geliştiren ve böylece onu zamanın zirvesine çıkaran, bilinçli disiplin ve sarsılmaz inançlarla birleşmiş bir kadro partisi tarafından yerine getirilmelidir. Parti, ülke çapında aktif olmalı ve işçi sınıfının içine demir atmalıdır.

Kapitalizmi yok etme mücadelesinde, tüm mücadele biçimlerini tanımalı ve bunların uygulanması için somut olarak hazırlanmalıdır. Dolayısıyla örgütsel çerçevesini buna uygun olarak karşı devrimin pençesinden sakınmalı, ama aynı zamanda çeşitli kitle örgütleri ağı aracılığıyla işçi sınıfıyla o kadar yakından bağlantılı olmalıdır ki ona mücadelede siyasi olarak önderlik edebilsin ve aynı zamanda saflarından Komünist Parti için en iyi güçleri kazanabilsin. Bugün Almanya’da böyle bir parti mevcut olmadığından, böyle bir partinin inşası için çalışmak tüm komünistlerin en acil görevidir.

Komünist Parti, tüm bu görevlerin üstesinden gelebilecek ve bunları başarıyla çözebilecek komünistlerin kolektif sistemi olmalıdır. Bu ülkede bir devrime somut olarak önderlik edebilecek bir komünist kadro tipinin yaratılması bunun merkezinde yer alır.

Bu partinin çekirdeği olarak, yaşamlarını tamamen devrimin ihtiyaçlarına yönlendirerek ve kolektif ile sözde özel ihtiyaçları arasındaki her türlü duvarı yıkarak kendilerini ayırt eden, mümkün olan en fazla sayıda profesyonel devrimcinin yaratılması, yalnızca herhangi bir Komünist Parti için değil, aynı zamanda bu ülkede böyle bir parti inşa etmeye yönelik herhangi bir ciddi girişim için de gereklidir.

4. Devrimci Mücadelenin Aşamaları

Partinin inşası bu ülkede sosyalist devrime doğrusal olarak götürmeyecektir. Aksine, komünist hareketin gelişimi başarıyla gelen sıçramalar ve acı yenilgiler şeklinde gerçekleşmeye devam edecektir.

Komünistlerin, toplumsal güç ilişkileri de dahil olmak üzere, ilgili somut durumu doğru analiz etmeleri, kendi görevlerini ve çalışma odaklarını buna göre belirlemeleri ve ardından bunları disiplinli bir şekilde ele almaları başarı için belirleyicidir.

Bu ülkede Komünist Parti’nin olmadığı bir durumda, bu örgütün inşası tüm komünistlerin odak noktası olmalıdır. Örgütlü komünistler, görece zayıflıkları nedeniyle, henüz işçi sınıfının en geniş kesimlerine ulaşmayı ve onları ikna etmeyi umut edemezken, öncelikle bu sınıfın politik olarak en bilinçli kesimini komünizme kazanmaya ve onları bir partide birleştirmeye odaklanmalıdırlar.

Ancak bu odaklanma, birbirinden kesin çizgilerle ayrılmış aşamaların benimsenmesiyle karıştırılmamalıdır. Tüm mücadele biçimlerinin tanınmasını ve uygulanmasını süresi belirsiz bir şekilde komünistlerin pratik yönelimlerinden uzaklaştırmak hiçbir koşul altında bir bahane haline gelmemelidir. Komünistlerin stratejik amacı olan sosyalist devrimde kapitalizmin devrimci yıkımı, pratik çalışmalarının ölçüldüğü belirleyici kriter olarak kalmalıdır.

***

Emperyalist Almanya’da devrim için bu komünist program temelinde, Karl Marx ve Friedrich Engels’in Komünist Manifesto’da komünistlere gösterdiği mücadele yolunu izliyoruz:

Komünistler, işçi sınıfının kurtuluşu ve insanın insan tarafından sömürülmesinin ve esaretinin üstesinden gelinmesi için mücadeleye cesaretle ve korkusuzca önderlik ederler.

Komünistler görüşlerini ve niyetlerini gizlemeye tenezzül etmezler. Amaçlarına ancak daha önceki tüm toplumsal düzenlerin şiddet yoluyla yıkılmasıyla ulaşılabileceğini açıkça ilan ederler.

Bırakın egemen sınıflar komünist bir devrim karşısında titresinler. Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yoktur. Kazanacakları bir dünya var.

Tüm ülkelerin proleterleri, birleşin!